23 Kasım 2009 Pazartesi

Suicide is Painless


Haftanın ilk günü Pazartesi, ayaklarım buz gibi. Evin içinde de müthiş bir soğuk var. Keskin. İnsanın kanını donduruyor.
Nasıl anlatsam da kurtulsam şu kanımdaki pislikten, bilemiyorum.

Dün sabah burnumun etrafında daireler çizen keskin seks kokusu fırtınadan hemen önceki sessizlik gibiydi. Görülmediği halde hissedilen enerji nefes alıp vermemi zorlaştırdığı için Oma'ya gittim pılımı pırtımı toplayıp. Hem ders çalışırdım. Oma; mercimekli köfteler, ıspanaklı börekler neler neler pişirmiş. Üzerine sinen enfes soğan kokusunu banyoda attı. Sırtını da bana keseletti. Aklıma anneannem geldiyse de ağzımı açıp tek laf etmedim. Şıkır şıkır giyinip çıktı sonra da. Yalnız kaldım evde. Jane's Addiction dinleyip gençliğime atıfta bulundum. Saat 16:00'yı geçiyordu eve gidip duş alayım dedim. Çocuklar babaları ile futbol oynayıp tipik bir pazar eğlencesi yaşamaya çalışıyorlardı. 9'luk beni de davet etti oyunlarına. Ama ben gelemem ki, du alıp Emi'ye gidicem. Anahtarımı deliğe sokup sola doğru çevirdim. Tıkırt. Kimse yok gibi. Salona doğru yürüdüm. Ama içeri girmedim. Kapıdan kafamı uzattım, koltuğun üzerindeydi boşanamamış kadın, uyukluyordu. Kıyafetlerimi çıkardım. Temiz havlu arandım. Bulamadım. Bir baş havlusu geçti elime. Hiç yoktan iyidir. Suyu seviyorum. Bütün kiri temizler su. Ruh kirliliği konusunda pek emin değilim.
Akladım pakladım kendimi, temiz pamuklara sardım. Mis gibi koktum.

Suyu kapatıp baş havlusunu vücuduma sarmaya çalıştım. Kuran yazısına uyar gibiydim. Ya da Havva gibi. Sadece edep yerlerim örtülü odama yürüyordum. Garip bir takırdı geldi salondan.
Sanki av mevsimi dışında avlanan bir avcının kurşunu ile yaralanmış irice bir hayvan sesi. Boğa gibi. Vahşi ama duygusal. Bilemedim şimdi. Korktum. Boşanamamış kadın uykusunda sayıklıyor, ağzından köpükler çıkıyordu. Yanına gittim. Bu sefer seks değil korku ve öfke kokuyordu. Kocaman gövdesinin ona izin verdiği ölçüde yürümeye gayret etmesi takdir edilir doğrusu. Apış arasında bir ıslaklık. Doktor değilim ama düşünebilen bir hayvanım. Kendinde değilsin kadın, dedim. Ellerinden tutup tuvalete götürdüm. Babaya seslendim. Hemen koşsun. Düşünebilen hayvan sadece benmişim meğer. Telaşa kapılmadan uyku hapı aldığını bildiğimi söyledim. Oma verecekti.
-Kaç tane aldı acaba? (ÜKÜÜÜAA Dhaneee aldğımm) (iki tane aldım diye böğürdü.)
Sanırım bir şişe de şarap içmiş!
İlaç kutusunu aradık bulamadık. Önce soğuk suyla ıslattığımız bezi sürdük vücuduna. Yoğurt yedirdik. Napıcağımızı bilemedik. Üstünü değiştirip yatağına yatırdık.
Emi'ye gittim. Ona anlattım durumu. Tam ders çalışacakken telefonum çaldı. Zaptedemiyorum koş dedi bana, telefondaki ses. Koştum ben de. Eve geri geldiğimde uyuyordu boşanamamış kadın. Etrafı aramaya başladım, kutuyu bulmam gerekirdi ambulansı aramam için. Sonunda çalışma masasının altında saklanmış olan kutuyu buldum. İçi bomboş. Üzerinde 50 filmtabletten yazıyor oysaki. Oma'ya telefon açıldı. İçinde kaç ilaç olduğu soruldu. "Yeniydi, yavrum daha hiç açılmamıştı. Noldu?" Ahh, tamam Oma. Sadece boşanamamış kadının doğru söyleyip söylemediğini kontrol ettik de.
Ara çabuk 112'yi.
-Hi. Excuse me! My German is not so good and I hope you can speak English, Ha?
:Yes. A little bit.
-I am so sorry. I am holding a box in my hand which is D... and it is empty, now. I guess, the woman who couldn't divorced took all the pills in it. Can you send an ambulance, as soon as possible?
:Yes. It is our job. I am super hero!

3 dakika sonra ambulans kapının önündeydi. Boşanamamış kadın önce yalanlarıyla onları oynatmaya çalıştı. Sonra gerçek ağzından pıtır pıtır döküldü. "50 antidepresan ve bir şişe şarap" 100'ün üzerinde kilosu olan kadını öldürmemiş.

Hastaneye gittik. Intensivstation'un kapısında bekledim. Soğukkanlılığıma hayret ederek. Kendimi alkışladım. 2 doktora hesap verdim. Artık gitmeliydim. 3 dakika görebilirsin dediler. Ağzı simsiyahtı. Gotik misin? dedim. Suicide girl müsün nesin.
50 gün uyursun artık.

Sabaha kadar babanın pişmanlık içerikli konuşmalarını dinledim. Okula da gidemedim.
Çocuklardan biri ağlayarak uyandı. Herşey yolunda aslında yalanıyla onu da avuttum.

Peki benim psikolojim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder